
Ve feribot hareket etti...
İçimde o an daha önce hissetmeyi hiç düşünmedğim bir hüzün mü vardı, neydi..
Kendi kendimi sorguladım, bu hakikaten hüzünmüydü, yoksa ben olayı abartmışmıydım.
Adayı gezerken dedemin yaşadığı köyü, evi hissetmeye çalışarak adalı mı olmuştum.
Neden yüreğimin bir yanında acı hissediyordum.

Ada görüntüsü nasılsa birazdan biterdi ve bende bunu unuturdum. O da ne, teknenin rotası geldiğimiz gibi değildi, adayı boylamasına turluyoruk.
İşte ilk görüntü Özgürlük anıtı, yoksa bunu Türklere göstermek için mi, limanın yanına ve Türk tarafına doğru yerleştirmişlerdi. Bu anıtın altından denize bile girmiştim.

Şurası neresi idi, evet burası "Termi". Benim için sadece bir sahil kasabasımıydı. Hayır değildi, çünkü burada, babama çok benzer bir beyle tanışmıştık.
Türk olduğumuzu söyleyince, hemen bizi kahve içmeye davet etmişti ve sohbet etmiştik. Öyle sıcak, öyle içten bir sohbetti ki, artık "Termi" li bir amcamız vardı.
İşte tekne yoluna devam ediyor, her yol alışında Türkiye daha bir yakınlaşıyor. Peki dedem ne hissetmişti. Yaklaşık 15 senesini geçirdiği, bu adadan, onun memleketim dediği yerden, bir daha görmemek üzere ayrılırken o ne hissetmişti. Bana "kızım bir gitsem, evimi elimde koyduğum gibi bulurum" derdi. Adaya gelmeden önce, büyük kentlerdeki değişimi düşündükdükçe, dedem evini,köyünü nasıl bulurki, bulamaz diye düşünürdüm. Ama adaya geldikten sonra, dedemin haklı olduğunu gördüm. Çünkü Midilli, Yunanistan için bile çok az değişime uğramış bir yerdi ve Osmanlı evlerinin çoğu iyiye yakın durumdaydı.
Aslında memnun olduğun bir yeri, istemin dışı terk etmek ve ona yıllarca karşıdan yani Ayvalık'tan bakmak ve bir daha görememek, çok zor olsa gerekti. Ben ki 11 gün geçirdiğim bu deniz üzerinde yüzen kara parçasından, bir parçam orada kalmış gibi ayrıldığıma göre...
Aslında, sadece kara parçası değildi, insanlardı bir yeri size sıcak kılan. Doğudan, batıya, kuzeyden, güneye gezerken, tanıştığımız ve Türk olduğumuzu söylediğimizde bizi neredeyse bağırlarına basan Rum ailelerdi bize bunları hissettiren..
Dağ köylerinde evlerine davet edenler,
lokantalarını işletirken bizi masalarına davet edenler, oteldeki odamızı düzenlerken hergün bizimle türkçe konuşanlar, bizimle bir şeylerin hasretini giderenler, köklerini bizim yaşadığımız kara parçasında bırakanlar, bıraktırılanlar...
İşte böyle bir yerdi bu Midilii Adası ve Adalılar...
Dedem evini, köyünü bulamadım ama hislerini hissettim.!!